Ünite 10: Kelâmın Konumu ve Kelâm Eleştirisi - Sorularla Öğrenelim

Başlatan Arif ARSLANER, Haz 01, 2023, 10:59 ÖÖ

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Arif ARSLANER

1. Kelâmın konusu ve eleştiriş kaç ana başlık altında incelenebilir?
Cevap: 3 başlıkta incelenebilir: • Geleneksel ilim anlayışında kelâmın yeri • Kelâmın diğer ilimlerle ilişkisi • Kelâma yönelik eleştiriler.

2. İslâm felsefecileri, ilimleri sınıflandırırken, kaç ana ölçüte başvurmuşlardır ve bu ölçütler nelerdir?
Cevap: İslâm felsefecileri, ilimleri sınıflandırırken, üç ana ölçüte başvurmuşlardır. Birinci ölçüt, ilmin ele aldığı varlık sahasıdır. İkincisi, ilimlerde kullanılan yöntemdir. Üçüncüsü ise, gaye ölçütüdür ve buna göre ilimlerin varmak istediği sonuç esas alınır.

3. İslâm kültüründe ilimlere yönelik en erken sınıflama kime aittir?
Cevap: İslâm kültüründe ilimlere yönelik en erken sınıflamalardan birisini meşhur İslâm felsefecisi Fârâbî (ö. 339/950) yapar.

4. İslâm felsefecisi Fârâbî, ilimleri hangi başlıklar altında inceler?
Cevap: Fârâbî, ilimleri; • Dil ilmi • Mantık ilmi • Matematik • Geometri • Astronomi • Musikî • Fizik ve metafizik • Medenî ilimler, yani siyaset • Fıkıh ve kelâm gibi başlıklar altında inceler.

5. Fârâbî, kelâma nasıl bir gözle bakar?
Cevap: Allah Teâlâ'nın açıkça anlattığı belli düşünce ve fikirleri, dinî hükümleri destekleme ve güçlendirmeye, bunlara aykırı olan her şeyin de söz vasıtasıyla yanlışlığını göstermeye imkân sağlayan bir ilim olarak takdim eder. Dolayısıyla kelâmı sadece dini savunma sanatı, yani bir araç derecesine indirdiği anlaşılmaktadır.

6. Âmirî'nin ilimlere karşı bakış açısı nasıldır?
Cevap: filozof olan Âmirî (ö. 381/992) ise ilimleri dinî ilimler ve felsefî ilimler diye iki başlık altında toplar. Ona göre genel olarak dinî ilimler felsefî ilimlerden üstündür, çünkü dinî ilimlerin kaynağı peygamberler, felsefî ilimlerin kaynağı ise filozoflardır. O, kelâmı dinî ilimlerden birisi olarak gösterir. Dinî ilimlerin üstünlüğünü anlatırken, kelâmın yerilmesinin, kelâmcıların bid'atçilik ve sapıklıkla suçlanmasının yanlışlığını gösteren pek çok aklî ve naklî delil sayar.

7. Felsefeciler ve kelâmcıların ilim tasnifleri karşılaştırıldığı zaman ortaya nasıl bir tablo çıkar?
Cevap: Felsefeciler dışında kalan isimler tarafından yapılan tasniflerde kelâm ilmine dinî ilimler içerisinde daima önemli bir konum verilmiştir. Kelâmcıların yaptığı sınıflandırmalarda ise, felsefecilerde olduğunun aksine en yüksek paye kelâm ilmine verilir. Mesela Gazzâlî önce ilimleri aklî ve naklî şeklinde ikiye ayırır, sonra da bunların her birinin kendi içinde cüz'î ve küllî kısımlarına ayrıldığını belirtir.

8. Gazzâlî'ye göre dinî ilimler içinde küllî olan ilim hangisidir?
Cevap: Ona göre dinî ilimler içinde küllî olan kelâmdır. Çünkü kelâm ilmi, en genel olan şeyle, yani varlık ile ilgilenmektedir. Fıkıh, hadis, tefsir gibi ilimler, kelâma göre cüz'î kalmaktadır. Dolayısıyla dinî ilimler arasında rütbesi en yüksek olan ilim kelâmdır.

9. Kapsamı bakımından bakıldığında kelâm neden en üstün ilimdir?
Cevap: Kelâmın geniş bir konuyu ele alması ve Allah'ın zatı, sıfatları ve fiilleri gibi şerefli meselelerle ilgilenmesi bakımından en üstün ilimdir.

10. Uhrevî açıdan bakıldığında kelâm neden en üstün ilimdir?
Cevap: Dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmek gibi en üstün bir gayeyi hedeflemesi bakımından en üstün ilimdir.

11. Aklı gözetmesi bakımından kelâm neden en üstün ilimdir?
Cevap: Kullandığı delillerin hem doğru düşünebilen akıl tarafından kabul görecek, hem de ayet ve sahih hadislere uygun deliller olması bakımından en üstün ilim ilimdir.

12. Hakikî ilim özelliğini kazanmış olması bakımından kelâm neden en üstün ilimdir?
Cevap: Bütün peygamberler inanç konularında ittifak ettikleri ve bu ilmin meselelerini oluşturan iman esasları ilk peygamberden günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan geldiği için kelâmın hakikî ilim özelliğini kazanmış olduğundan, kelâm en üstün ilimdir.

13. Diğer dinî ilimlerin kelâm ilmine dayanması bakımından kelam neden en üstün ilimdir?
Cevap: Âlemin yaratıcısı, her şeyi bilen, her şeye güç yetiren, peygamber göndermek ve kitap indirmek suretiyle insan ile irtibat kuran ve onu yükümlü tutan Allah'ın varlığı ispat edilmedikçe tefsir, hadis, fıkıh gibi ilimlerin varlığından söz edilemeyeceği için diğer dinî ilimlerin kelâm ilmine dayanması bakımından kelâm en üstün ilimdir.

14. Söz hakkı vermesi bakımından kelâm neden en üstün ilimdir?
Cevap: Mantık ilminin felsefî konularda kişiye söz söyleme yeteneği kazandırdığı gibi, kelâm ilminin de dinî ilimleri araştırma ve inanç esaslarını ispat ve savunmada söz söyleme imkânı vermesi kelâm ilmini en üstün ilim kılar.

15. Kelâm ilminin diğer ilimlerle ilişkisi hangi veçheleriyle ortaya çıkar?
Cevap: Kelâm ilminin diğer ilimlerle ilişkisi, metot veya muhteva açısından benzerlik, belli konuların birbirinden alınması, konuların işlenmesinde kullanılacak malzeme açısından birbirinden faydalanma gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Muhteva benzerliği açısından bakıldığında, kelâmın en yakından ilişkili olduğu ilim felsefedir.

16. Kelâm ve felsefenin benzer yönleri nelerdir?
Cevap: Kelâm da felsefe de Allah'ın zatından ve sıfatlarından, başlangıç ve son itibariyle yaratılmış varlıkların durumlarından bahseder.

17. Kelâm ve felsefenin farklılıkları nelerdir?
Cevap: kelâmdan farklı olarak felsefenin konuları ele alırken hareket noktası akıldır. Akla uymadığını gördüğü konularda nakli, yani ayet ve hadisi kabul etmez. Kelâmın hareket noktası ise vahiydir, nakildir. Kelâm her ne kadar inanç konularının açıklanması ve ispatında akla yer verse de, vahyi temel kabul eder, İslâmî ilkelere bağlı kalır. Bu şekilde salt akılcı davranan ve vahyi çıkış noktası kabul etmeyen felsefeden ayrılır.

18. Kelâm ilminin Kur'an ve hadisle olan ilişkisi anahatlarıyla nasıldır?
Cevap: Dinin temel kaynağını Kur'ân ve hadis oluşturduğu için, kelâm ilmi açısından da temel kaynak bu ikisidir. Bunun da ötesinde kelâmî meselelerin ortaya konulmasında ve değerlendirilmesinde Kur'ân'ın çift taraflı bir rolü vardır. Bir yandan Kur'ân, inanç esaslarını, iman edilecek hususları bize bildirir ve ayrıca bu esasların nasıl ispat edileceği noktasında temel hareket noktasıdır. Diğer yandan da, akla dayalı birtakım çıkarımlar, ispat şekilleri ve deliller ortaya konulmuşsa, bunların Kur'ân'a uygunluk arz etmesi gerekir.

19. Bilgi kavramı bakımından kelâm ve hadis ilişkisi nasıldır?
Cevap: Hadis ilmi tamamen haber ve rivayete dayanır. Kelâmcıların, yazdıkları kitapların giriş kısmında bilgi konusuna yer vererek, buralarda haberin geçerli bir bilgi kaynağı olduğunu savunmaları ve ispatlamaları, bir haberin bilgi kaynağı olabilmesi için taşıması gereken şartları ortaya koymaları, hadis ilmi için önemli bir zemin oluşturmuştur.

20. Kelâmın konumu ve gerekliliği konusunda Gazzâlî'nin görüşleri nelerdir?
Cevap: Gazzâlî'ye göre kelâm ilmi, insanların karşılaştığı inançla ilgili problemleri tek başına çözmeye belki yeterli olamaz. Ayrıca avamın onunla ilgilenmesi sakıncalı da olabilir; dolayısıyla sadece bu kültürü almış kimseler onunla ilgilenmelidir. Ancak sonuç olarak herkes kelâm ilmini öğrenmeye mecbur değilse de bu ilimle ilgilenmek farz-ı kifayedir. Onun ifadesiyle "her beldede bid'atçilere karşı koyacak, haktan ayrılanları geri çevirecek, Ehl-i sünnet'in kalplerini şüphenin etkilerinden temizleyecek ve bu ilimle meşgul olarak
hakkı koruyacak bir kimsenin bulunması zorunludur. Fakihsiz ve doktorsuz kalan bir memleket gibi, böyle bir âlimden, yani kelâmcıdan yoksun olan memleketin bütün ahalisi sorumludur." (Gazzâlî, 2003, s. 21).

21. Hanefî mezhebinin kurucusu Ebû Hanîfe, fıkhı nasıl tanımlar?
Cevap: Hanefî mezhebinin kurucusu Ebû Hanîfe, fıkhı "kişinin (ebedî mutluluk açısından) lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesi" olarak tanımlar. Bu şekilde inanç, amel ve ahlâk konularını kapsamına alan geniş bir tanım verir.

22. Hanefî mezhebinin kurucusu Ebû Hanîfe'ye göre fıkh-ı ekber nedir?
Cevap: Ebû Hanîfe, fıkhın inançla ilgili olan kısmı için "fıkh-ı ekber (en büyük fıkıh)" der.

23. Fârâbî'nin fıkha yaklaşımı nasıldır?
Cevap: Fârâbî de Ebû Hanîfe gibi dinin bir inançla bir de amelle ilgili boyutu olduğunu, dolayısıyla fıkhın da inançla ve amelle ilgili iki kısma ayrıldığını söyler.

24. Birbirinden ayrıldıktan sonra da fıkıh ve fıkıh usulü nasıl bir dönüşüm geçirmiştir?
Cevap: Bu iki ilim dalı birbirinden ayrıldıktan sonra da fıkıh ve fıkıh usulü, insana birtakım yükümlülüklerin yüklenmesinin imkânı, adalet, fiil, yapılan fiillere karşılık mükâfat ve cezanın varlığı, fiillerde iyilik ve kötülük özelliğinin bulunması, irade gibi kelâmın ilgilendiği pek çok konuda ondan veriler almış ve kullanmıştır.

25. Ahlâk sadece dar anlamda insanların birbirine karşı doğru ve güzel davranışlarda bulunması anlamına mı gelir?
Cevap: Hayır. Kur'ân ve hadislerin bildirdiği ve kelâmın ayrıntılı biçimde işlediği Allah ve insan anlayışı çerçevesinde, kişinin Allah'a karşı hem iman hem de fiil anlamında doğru davranış sergilemesi de ahlâkî tutumu ifade eder. Dolayısıyla kelâm insan-Allah ilişkisinde gözetilmesi gereken hususların ne olduğuna dair önemli bir çerçeve sunar. Ayrıca insanın mahiyeti, fiillerindeki hürriyetinin ne ölçüde olduğu, yükümlülük, ceza gibi konular hem kelâm hem de ahlâk ilmi tarafından müşterek olarak ele alınır.

26. Kelâmın siyaset ilmiyle ve siyasî konularla ilgilenmesinin temel sebebi nedir?
Cevap: Siyaset belki asıl itibariyle kelâmın konusu değildir. Ancak Hâricîler'in ve özellikle Şîa'nın imamet (devlet başkanlığı) meselesi üzerinde önemle durmaları ve Şîa'nın bunu âdetâ bir inanç esası hâline getirmesi, kelâmın siyaset ilmiyle ve siyasî konularla bu açıdan ilgilenmesini gerekli kılmıştır.

27. Kelâm ilminde ele alınan bilgiler, nasıl bir tasnifle ikiye ayrılır?
Cevap: Kelâm ilminde ele alınan bilgiler, ya doğrudan doğruya dinî esasları oluşturan konulardır ki bunlara kelâmın temel meseleleri (mesâil ve makâsıd) denilir ya da bu temel meseleleri açıklama ve ispat etmede aracı olan bilgilerdir. Bunlara da vesâil adı verilir.

28. Erken dönemden itibaren kelâmcılar neden pozitif ilimleri kullanmışlardır?
Cevap: Erken dönemden itibaren kelâmcılar, bazı dinî esasları ispat yönünde deliller kurgulamak, belli konuları açıklamak veya ayrıntılandırmak için beşerî ilimler ve özellikle fizik, cebir, geometri, astronomi gibi bilim dallarının verilerinden yararlanmışlardır.

29. Konu birliği bakımından pozitif bilimlerle kelâm arasında nasıl bir benzerlik vardır?
Cevap: Pozitif bilimlerle kelâm arasında belli ölçüde bir konu birliğinden de söz edilebilir. Kelâm da fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi müspet (pozitif) bilimler de varlıkların durumlarından bahsederler.

30. Pozitif ilimlerle kelâm ilminin varlığı incelerken birbirlerinden ayrıldıkları temel noktalar nelerdir?
Cevap: Pozitif ilimler varlıkları incelerken, onları başlangıç ve son (mebde ve meâd) yönüyle ele almazlar. Yani "Bu olaylar nereden meydana geliyor? Bunları meydana getiren ilk sebep nedir? Yaratılışındaki gaye ve hikmet nedir? Öldükten sonra ne olacaktır?" gibi sorulara cevap aramazlar. Onlar, varlıkları sadece duyu organlarının alanına giren yönleriyle ele alırlar. Kelâm ise bu noktada pozitif bilimlerden ayrılır, olayları başlangıç ve son, yaratılış ve ahiret açısından değerlendirir.

31. Nasları anlama ve yorumlamaya yönelik her türlü düşünce biçimine karşı ifade edilen eleştiriler ne zamandan başlayarak nasıl bir seyir takip etmiştir?
Cevap: Nasları anlama ve yorumlamaya yönelik her türlü düşünce biçiminin, dinî, psikolojik, sosyal, siyasî vb. birtakım saiklerle eleştirilmesi, bu yöndeki çabaların kendine muhalif algılama biçimlerini ortaya çıkarması her dönem için söz konusu olmuştur. Bu bağlamda, hicrî I. asırdan itibaren teşekkül etmeye başlayan kelâmî düşünce de, Selef ve Selef düşüncesini benimseyenler, sufîler ve filozoflar gibi farklı zümreler tarafından gerek metot, gerekse muhteva açısından tenkide tâbi tutulmuştur.

32. Aklî tefekküre ve bunun İslâm toplumunda ilk tezahür biçimi olan kelâma karşı çıkanların temel dayanak noktaları nedir?
Cevap: Aklî tefekküre ve bunun İslâm toplumunda ilk tezahür biçimi olan kelâma karşı çıkanlar büyük ölçüde Âl-i İmrân Suresi'nin 7. ayetinde bildirilen hususlara dayanmışlardır. Bu ayette, "Kur'ân'ın, anlamı apaçık olan ayetlerin (muhkem) yanı sıra nispeten anlaşılması güç ve mecazî ifade tarzlarına sahip ayetleri de (müteşabih) içerdiği ve bu ikinci kısımdakilerin inananlar tarafından sorgulanmadan kabul edildiği, ancak kalplerinde sapma bulunanlar ve fitne çıkarmak isteyenlerin bu gibi ayetleri yorumlama cihetine gittikleri" buyurulur.

33. Sufîlere göre hakikate ulaşmanın en güvenilir yolu nedir?
Cevap: Sufîlere göre akıl ve nakil belli ölçülerde dinî bilgilerin kaynağı olabilirse de, duyu bilgileri yanıltıcı, aklî bilgi ise sınırlıdır ve dolayısıyla bunların verilerine güvenilemez. Bunların alternatifi, insanı hakikate ulaştıracak, Allah ve sıfatları hakkında bilgi verecek vasıtasız bilgi kaynağı olarak keşf ve ilham yöntemidir.

34. Kelâmcılar, sufîlerin bilgi elde etmenin gerçek yolu olarak gördükleri keşf ve ilhamı neden hakikate ulaştırıcı bir bilgi vasıtası kabul etmezler?
Cevap: Çünkü ilham herkes tarafından kullanılması ve kontrol edilmesi mümkün olan bir bilgi elde etme yolu değildir. Ayrıca keşf ve ilham sahibi kişi hatadan korunmuş da değildir. Keşf ve ilham bir açıdan ictihatla benzerlik arz eder. Nasıl ki ictihat sadece sahibini bağlarsa, keşf ve ilham da ancak sahibini bağlar ve ictihat gibi zan ifade eder.

35. İlk iki halife döneminde Kur'an'ın kelâmî olarak yorumlanmasında nasıl bir tutum takınılmıştır?
Cevap: İlk iki halife döneminde Kur'ân'ın yorumuna dalmadan ve üzerinde derin araştırmalara girişilmeden naslar olduğu şekliyle kabul edilmiştir. Kur'ân'da Allah hakkında zikredilen sıfatlar hiçbir şekilde yaratılmışların özellikleriyle kıyaslanmamış ve eksikliklerden münezzeh bir Allah inancına sahip olmak için son derece özen gösterilmiştir. Allah'a insanlarınkine benzeyen herhangi bir şey izafe etmeye yol açabilecek naslar hakkında görüş belirtilmeyip susulmuş, Kur'ân'da müteşabih olarak görülen lafızların zahirinden farklı bir anlama sahip olduğuna inanılmıştır. Bununla birlikte bu anlamın ne olduğunun araştırılması cihetine gidilmeyip, bu gibi ifadeleri içeren
ayet ve hadislerin nasıl gelmişse öylece okunması ve sadece iman edilmesi gerektiği belirtilmiştir.

36. İlk dönem Müslümanlar ile başlayan, ilk mezhep imamları ve sonrasında Selef'in yolunu takip eden Hanbelî âlimleri ile devam eden kelâm karşıtlığını temsil eden ilk eserler nelerdir?
Cevap: Bu akımın müstakil eser olarak bilinen ilk örneği, Ebû İsmail Hâce Abdullah b. Muhammed el-Herevî'nin (ö. 481/1088) Zemmü'l-kelâm ve ehlihî isimli eseridir. İbn Kudâme'nin (ö. 620/1223) Tahrîmü'n-nazar fî kütübi ehli'lkelâm ve Zemmü't-te'vîl, İbnü'l-Vezîr'in (ö. 840/1436) Tercîhu esâlîbi'l-Kur'ân alâ esâlîbi'l-Yûnân gibi eserleri konuya tahsis edilmiş diğer örneklerdir. Bunların yanı sıra, İbn Teymiyye (ö. 728/1328) ve onun öğrencisi İbn Kayyim el-Cevziyye'nin (ö. 751/1350) hemen hemen tüm eserlerinde kelâma ve kelâmcılara yönelik keskin eleştiriler yer almaktadır.

37. Sufîler ilm-i kelâma karşı nasıl bir bakış açısı sergilerler?
Cevap: Sufîler, nazar ve istidlâle dayanarak açıklamalar yapma ve hüküm vermeye karşı çıkmaları açısından kelâm eleştirilerinde Selef ile paralel bir çizgide yer alırlar. Her ne kadar onlar maddî âlemde ve dünyevî işlerde akıl ve tecrübenin rehberliğini kabul etseler de, kelâmcıların akla dayanarak Allah, Allah'ın isimleri, sıfatları, fiilleri, ruh vb. hususlar üzerine konuşmalarını, bu gibi konularda aklî istidlâller ve mantıkî kıyaslara dayanarak fikir beyan etmelerini ilmî ve dinî açıdan tamamen değersiz görürler. Onlara göre dinî ve ilâhî hakikatler aklî istidlâl ve kıyaslarla idrak edilemeyecek kadar ince ve gizlidir. Bu şekilde onlar, bu âlemin ötesine ait hükümler verme ve ilâhî hakikati idrak etme iddiasındaki nazarî akla karşı çıkarlar.

38. Sufîlere göre marifetin hükmü ve insana kazandırdığı yol nedir?
Cevap: İç tecrübeye ve manevî müşahedeye dayanan vasıtasız bilgi, ki sufîler buna ilim değil, marifet ve irfan gibi isimler verirler, nasların nakil veya rivayet edilmesine veya aklın yaptığı kıyas ve istidlâle dayanan vasıtalı bilgilerden, yani ilimden daha değerli ve daha önemlidir. Onlar "kalbi arındırma" dedikleri, nazarî değil, amelî ve tatbikî yöntemle, yani samimiyetle amel ve ibadete yönelme sonrasında, ortaya konulan gayret, nefis mücadelesi ve dünyevî bağlardan olabildiğince kurtulma neticesinde, kalbin saf ve berrak hâle geleceği, bu şekilde kalbin ilâhî âlemi ve gayba ait hususları görmesine engel teşkil eden perdelerin aradan kalkarak Allah ve gayb âlemine ilişkin kesin bilgiye ulaşılacağı kanaatindedirler.

39. Ebû Hanîfe söylemde ve konuların ele alınış tarzındaki değişimin gerekçesini nasıl açıklamıştır?
Cevap: "Hz. Peygamber'in ashabı kelâmla uğraşmadılar çünkü onlar, karşılarında savaşan kimse olmadığı için silah taşıma ihtiyacı duymayan kimseler gibiydiler. Biz ise, bizi öldürmek isteyen ve kanımızı helâl gören kimselerle karşı karşıyayız. Bu ortamda kimin hatalı, kimin isabetli olduğunu araştırmamak, aile efradımızı savunmamak gibi bir tutum içinde olamayız. Biz bugün bir savaşla yüz yüzeyiz ve silaha muhtacız. Kaldı ki insan, ihtilaflı konularda dilini tutsa bile düşünce olarak birini tercih eder veya hepsine muhalefet eder."

40. Ebü'l-Hasan el-Eş'arî kelâm ile ilgili yapılan eleştirilere nasıl bir cevap verir?
Cevap: Ona göre, öncelikle, itikadî meseleleri ele alanları kötüleyip sapkınlıkla suçlamanın ve hareket, sükûn, cisim, araz gibi şeyler hakkında konuşmanın bid'at olduğunu söylemenin bir temeli yoktur. Zira Hz. Peygamber söz konusu meseleleri araştırıp bunlar hakkında konuşanların bid'at ehli olduğunu söylememiştir. Şu hâlde, Hz. Peygamber'in söylemediği bir şeyi söyledikleri için asıl bu iddia sahipleri bid'at işlemekte ve kendi prensipleri ile çelişmektedirler. İkincisi, bu gibi meseleler Kur'ân ve Sünnet'te müstakil ve ayrıntılı biçimde yer almamış, sahabe bunlar hakkında fikir beyan etmemişse de, genel prensipleri bu kaynaklarda mevcuttur.

41. Fârâbî ve İbn Sînâ'nın kelâm görüşleri nasıldır?
Cevap: İslâm felsefesinin en önemli temsilcileri olan Fârâbî ve İbn Sînâ (ö. 428/1037) ilâhiyyât, nübüvvet ve meâd (ahiret) gibi temel meseleleri de konu edinmiş olmakla birlikte görüşleri büyük ölçüde Aristotelesçi- Yeniplatoncu gelenek çerçevesinde şekillenmiştir. Bu doğrultuda onlar âlemin meydana gelişini yaratma ile değil, sudûr nazariyesi ile açıklama yönüne gitmişlerdir. Bu şekilde onlar, âlemin belli bir zaman içerisinde Allah'ın kudreti, iradesi ve yaratma fiiliyle yoktan yaratıldığı tezine aykırı bir görüş ortaya koymuşlardır.

42. Fârâbî kelâmla ilgili olarak nasıl bir eleştirel ifade sarfetmiştir?
Cevap: Fârâbî'de doğrudan doğruya kelâma yönelik bir eleştiriden belki söz edilemez. Ancak o, "kelâm ilminin başlıca özelliği ve bir anlamda gayesinin, Şâri'in ortaya koyduğu ilkeleri desteklemek ve bunlarla tenakuz arz eden her türlü şeyi yanlışlamak olduğunu belirtir. Buna bağlı olarak kelâmcıların duyular, haber veya akıl yoluyla elde edilen her türlü veriyi inceleyerek, bunlar arasında dini destekleyecek mahiyette ne varsa kullandıklarını, bu üç tür bilgi arasında birbiriyle çelişenler var ise, dini destekler tarzda olanları alıp, diğerlerinin yanlışlığını göstermeye çalıştıklarını" söyler.

43. İbn Sînâ kelâma karşı ne ölçüde bir tenkidde bulunmuştur?
Cevap: İbn Sînâ'da da sistemli bir kelâm eleştirisi görülmez. Ancak o, âlemi ve Allah-âlem ilişkisini açıklama tarzındaki farklılıklara bağlı olarak çeşitli konularda kelâm öğretilerine ilişkin tenkitler ortaya koyar. Tabiatıyla tenkit getirdiği başlıca konulardan birisi, Aristoteles'in de reddettiği atom teorisidir. Sonuç itibariyle İbn Sînâ'nın temel gayesinin kelâm eleştirisi yapmak olmadığı ve kendi sistemini kurgularken bununla uzlaşmaz gördüğü noktalarda kelâmcıların görüşlerini ele alarak değerlendirmeler yaptığını söylemek mümkündür.

44. İbn Rüşd'e göre felsefe ve din arasında nasıl bir bağ vardır?
Cevap: İbn Rüşd felsefesinin temel özelliklerinden birisi, felsefe ile din arasında bir uzlaşma arayışıdır. Ona göre bir hakikat bir diğerine zıt olamayacağı için, akılla elde edilen bilgi ve deliller ile vahiy yoluyla elde edilen bilgi ve deliller kesinlikle birbirine ters düşmez. Bununla birlikte, dinî olan ile felsefî olan arasında görünürde bir uzlaşmazlık vardır. Bunu aşmanın yolu, ikisini kendi bağlamları içerisinde ele alıp değerlendirmektir.

45. Selefî tutum, nasları anlamada ve kelâmî problemleri çözme ihtiyaçlarını karşılamada yeterli midir?
Cevap: Nassın anlaşılmasında tamamen zahire bağlı kalan, yorumda bulunmayı reddeden Selefî tutumun, nasları anlamada ve kelâmî problemleri çözmede yetersiz kalacağını kabul etmek gerekir. Şüphesiz Allah Teâlâ, insanlara hakikati bulabilmeleri, önlerini aydınlatabilmeleri ve gereğince davranıp kurtuluşa erebilmeleri için Kur'ân'ı indirmiş ve onlara peygamberi aracılığıyla mesajını ulaştırmıştır. Bu gayelere ve hikmetlere yönelik olarak indirilen bir kitabın bazı yerlerinin hiçbir insan tarafından anlaşılamayacak olması, peygamberler göndermek ve kitaplar indirmek noktasındaki ilâhî hikmetin gerçekleşmemesi, dolayısıyla boşuna (abes) ve hikmetsiz bir şeyin tercih edilmesi demektir.
Herkes ders anlatır ama Arif hocam öğretir.

Kitap okumadan meydan okunmaz
Soru çözmeden sınav kazanılmaz
İmkansız diye bir şey yoktur. Sadece zaman alır.
  •  
    Bu iletiye teşekkür edenler: Mazhar21